Sıcak bir Beşiktaş öğleden sonrasında 10dk lık mesafeyi yürümeye üşenip Ortaköy'e gitmek üzere otobüse bindim. Çırağan Caddesinde ferah ferah eteklerim uçuşarak yürümek varken, tıklım tıklım dolu, tanımadığım ve muhtemelen bir daha hiç görmeyeceğim birçok yabancıyla otobüs kisvesi altında samimi bir şekilde yol alıyordum... Orta kapıya yaslanmış, gömlek düğmeleri boğazına kadar kapalı ancak kravatsız bir adamla kalabalık gereği samimi bir şekilde seyir halindeyiz. Adam telefonda ve kullandığı jargon dolayısıyla kendisinin muhafazakar retikulum olduğunu anlıyoruz. Bu şaşırtıcı bir şey değil. İki kişiyiz ve ampul olan o.
İzafiyet teorisi çerçevesinde verdiğim pozdan ötürü 10 dakikalık yol bitmek bilmiyor ve ben de mösyö ampul'ün konuşmalarına kulak kesiliyorum. Hattın diğer ucundaki bayan "Cilveliköy"den katılıyor anladığım kadarıyla çünkü bariz fingirdeşiyorlar. Duymamazlıktan gelemiyorum, dünya ahiret manitasıyla flört eden bu arkadaş benim hayal ürünüm değil, düpedüz gerçek. Şaşırıyorum. Biraz da komik buluyorum. Konuşmanın gittiği yönden tedirginlik duymaya başlıyorum. Ben bunları yaparken, bu enerji tasavvuflu ampul abi , ineceğim durağa 5 saniye kala, bombayı patlatıyor; yatak odası sesiyle ağzından şu cümle çıkıyor:
"Başörtün ne renk?"
Dumur.