Pages

Monday, 25 November 2013

Pazartesi Postası

Tamam kabul ediyorum.

Bugün pazartesi.

Haftanın en gıcık günü.

Hava da hiç yardımcı olmuyor, farkındayım.

Karanlık, yağmur, çamur. :/

İşte bu noktada ailenizin "Crazy Cat Lady"si olarak devreye giriyorum ve sizi bugünki modelimle başbaşa bırakarak en azından bu Pazartesi'yi güzel kapatalım diyorum :)



Kendisini bir arkadaşım yolun ortasında arabaların altında kalmak üzereyken bulup kurtarıyor.

Başka bir arkadaşım da bu güzelliğe talip oldu, çok mutluyum! Bir aksilik çıkmazsa, haftaya yuvasına kavuşacak! ^_^


Çekim boyunca modelim Pompik torrrtorrrr torlamayı da ihmal etmedi :)




Pawz. <3 p="">


nora




Friday, 22 November 2013

Kaç olduk?

Etrafımdakilerin bana en sık sordukları soru:

"Evdeki pati sayısı kaç oldu şimdi?"

Mumuk The Kuduruk

İki basamaklı rakamlara geçtiğimizden beri bu soruyu hep geçiştiriyorum, ya da *politically correct* cevaplar vermeye çalışıyorum. ;)



Niye kasıyorsam?

3. kediden sonra zaten "manyak" gözüyle bakmaya başlamıştı herkes bize... ^_^

İşin aslı şu; hani siz bir hamur işi yaparken alabildiğine un koyuyorsunuz ya, heh biz de işte evimiz alabildiğince sokaktaki muhtaç durumdakilere açıyoruz kapımızı. ^_^

Ama artık bahçeli bir evde oturuyor olduğumuzdan, eskisi kadar zor olmuyor... Çoğu evi otel gibi kullanıyor zaten. Mesela Sushi zillisi artık sadece yemek yemek için uğruyor, iki sevdirip kaçıyor. Bazı günler gelmiyor bile...

Torunlardan sadece Avatar eve bağlı çıktı... O da garip bir bağlılık... Üst kapının önünde "Açın şu kapıyyyaaaaa!" diye ağlar, açarız, koşarak çıkar... Hooop dışardan alt kapıya dolanır, "Bu kapıyı da açıııııaaaannn!"... Ta ki bizi hayattan soğutana dek, bu şekilde bütün kapıların önünde isyandadır kendisi...

Son ütücü - Avatar ^_^

Cappy-licious

Bu kadar çok evcil hayvanla yaşamak elbette herkese göre bir şey değil... Tek bir hayvanın bile size nasıl bir sorumluluk yüklediğini düşünün... Bildiğin mesai harcıyoruz eşimle... Benim stüdyom evimin alt katı olduğundan, yani işim gereği kendileriyle daha çok haşır neşir oluyorum :) Ama zorlukları yok dersem yalan olur.

Doğal ortamında Sissy :)

En büyük sıkıntı tabii ki, temizlik! O_O Aslında çocuklarımı bahçeye salmadan önce sadece tüy problemimiz vardı... Onlar döküyorlardı, ben temizliyordum. Sonuçta kedi gerçekten de temiz bir hayvanat türü :) Şimdiyse tüy sorununa ek olarak, özellikle kışın, bir de çamur sorunumuz eklendi :) Hadi köpüşlerin patisini siliyorum dışardan girdiklerinde falan ama sıkıysa kedüşlerinkini sil :) Herhalde denesem hastanelik ederler beni ahahah ^_^ Zaten 10 küsür kedinin günde 1586 kez eve girip çıktığını düşünürseniz, matematiksel olarak da mümkün değil bu yöntem :) (Hala tam kedüş sayısını söylemiyorum yalnız ;)) 

Nana, nam-ı diğer Nanik!

O sebeple daha kolay olan, evin ortasında duran vileda yöntemini kullanıyorum :) Her bir kedüş eve giriş yaptığında "Kakılmıştır benim adım...!" anlayacağınız... :)

Mumuk'un pencere Qeyfi ^_^

Bir de bu kudurukları bırakıp bir yere gidememek gibi bir durum var tabii ki... Eğer şehir dışına gidilmesi gerekiyorsa eyvah! Birimizin evde kalması şart... Tatil falan? Zaten mümkün değil!

Sushi & Zeus

Sadece kedüşler varken yine de bir kaç gün bırakabiliyorduk da, Zeus'la Lulu'yu evde bırakıp gitmek diye bir alternatifimiz yok :)

Lulu & Zebuşka

Dışarı çıkan bir kedinizin olmasının bir diğer güzelliği (!) de, size olan sevgisini gösterme biçimi olarak, hediyeler getirmesidir... :/


Ben ki, bu eve taşınmadan önce böcek görsem tavana zıplardım, artık tam bir Amazon kadını oldum diyebilirim... Yukarıda görmüş olduğunuz gibi zavallılar bizim kedilerin kadrajına girdikleri an, işleri bitiyor... " Annecim sen bize çok iyi bakıyorsun, al ben de sana bunu avladım!" hediyesiymiş bunlar... Bence düşünmeleri yeter, gerçekten getirmeseler de olur!!! >.<



Aslında bu yazı daha çooook uzun sürer ama ben biraz yoruldum, şu Nanik gibi serileyim biraz koltuğa diyorum :) 

Siz de bu arada tahmin edin bakalım, evde kaç kişi olduk biz en son?

^_^

peace

nora


Monday, 18 November 2013

Fav time of the year!



Bizim dükkan yeni yıla erken girdi :)

Bir an önce kendinize ve sevdiklerinize bu cicilerden alabilin diye!




Oldum olası Aralık ayına ve yılbaşı kutlamalarına etrafımdaki insanlardan çok daha fazla heves etmişimdir... Doğum günümün de 28 Aralık olmasının büyük payı var elbet. 

Ailem sağolsun hep katakulliye getirip doğum günümü yılbaşı gecesiyle birlikte kutladı ben eşek kadar olana dek. Ne zaman eşek kadar oldum, isyan bayrağını çektim :) 

Uzun zamandır doğum günü değil bildiğin doğum haftası kutluyorum... Çocukluk travması diyelim ve çok didiklemeyelim bu durumu isterseniz? ^_^ 

Hoş, geçen yıl 20li yaşlara veda ettiğim için "doğum günüm bir an önce gelsin" hevesinden uzak bir yıl oldu bu yıl benim için ama :)  

Öhömm.. Neyse oraları da kurcalamayalım... ;)




Bu yıl yine de yılbaşı ruhuna erken girdim diyebiliriz... Daha Kasım'ın ortasındayız ama ben çam ağacını kurup, evi ışıklarla donatmamak için zor tutuyorum kendimi :)

Komşular "Ne görgüsüzmüş arkadaş!" demesin diye, şimdilik kurmuyorum ışıkları, ağacı... :) Enerjimi onun yerine noramore'a yeni yıl konseptli ürünler tasarlamaya yönlendirdim ve voila! İşte bu koleksiyon çıktı ortaya...



Fırsat bulabilirsem, önümüzdeki haftalarda eklemeler de yapmayı düşünüyorum açıkçası, hızımı alamadım çiziyorum da çiziyorum ^_^ İpucu vermem gerekirse, broş tarzı eklemeler olacak bunlar ;)


Yeni Yıl Koleksiyonu için çok kısa bir de foto çekimi yaptık eşimle onca işimizin arasında, ciciler boynunuzda nasıl duracak görün istedim... 

Bir nevi "Ne giydim?" postası oldu, ben de yazayım ayrıntısıyla:

Kolye: www.noramore.com *kıps* 
Elbise: Görümceden arak 
Eldiven: Forever New
Bere: Paris'te bir sokak satıcısından ^_^

Yukarıdaki ürünleri ve daha fazlasını görmek istiyorsanız, sizi şöyle alalım:

www.noramore.com


peace!


nora



Monday, 11 November 2013

1st World Problemz de Nora.

Heya millet!

Bu blogu hala takip eden var mı bilemiyorum ama bugün baktım Gutu'cum bloguna bir posta girmiş, hemen gaza geldim, eksik kalmayayım, ben de yazayım, benim neyim eksik dedim ve voila! Burdayım :)

Yalnız, sizin farkedemeyeceğiniz bir durum var. Bu yazıyı çok zor şartlarda yazıyorum arkadaşlar.

Çok ciddiyim.

Anlatayım.



Iphone'u terk edip, tam bir Android insanı olduğumdan mıdır nedir, Apple benden intikamını caaanım  bilgisayarımın bembeyaz, havalı mı havalı kablosuz klavyesini sebebini bulamayacağımız bir şekilde bozarak aldı. *1 dakikalık saygı duruşu*

Eee malum; bir Apple kablosuz klavye satın alacağıma iki çocuk okuturum mantığıyla, önce gittim Migros'tan bir paket sigara fiyatına plastiklerin yüz karası bir klavye satın aldım.

Güzelim iMac'in önünde kapkara plastik haliyle, harflerin at nalı büyüklüğündeki çirkinliğiyle, klavyeden çok daktilo hissi veren, üvey evlat gibi sırıtan yeni klavyeme içten içe gıcık olsam da, pintiliğimle gurur duyuyor, "sonuçta aynı işi görüyor?!" diyerek kendimi avutuyordum.

İLK SIKINTILAR

Önce kullandığım programların kısayollarıyla ilgili sorunlar baş gösterdi. Photoshop'un neredeyse tüm fonksiyonlarını kısayollarla kullandığımı düşünürseniz, bu sorun hayatımı bir anda alt üst edebilirdi. En kötüsü de, yeni klavyedeki CTRL tuşunun yeriydi.

Çok zor günler geçirdim dostlar. :(

İnsan bir şeyin değerini kaybedince anlarmış ya, hah ben onu, Apple klavyedeki ses tuşlarını kaybedince yaşadım.

meğer hayat onlarsız ne zormuş... ZÖPEEİİĞĞNNNKKK diye insanı sandalyesinden sıçratan bir video açtığınızda sesi kısamamanızın çaresizliğini düşünün...

VE BEKLENEN SON

Tüm bu sıkıntılara göğüs gerip, bu çirkinlik abidesine alışmaya başlamıştım ki; bir paket sigara fiyatındaki bu klavye bana neden bir paket sigara fiyatında olduğunu ispat etmek istercesine, bir hafta geçmeden zınk diye bozuldu... :/

SON ÇARE

Artık çaresizdim...

Evin bir köşesinde yer kaplayan asla kullanmayacağımızı düşündüğüm bembeyaz, kablolu, Apple marka bir klavyemiz daha vardı. Sorun kablolu olmasında değildi elbette, bilgisayar hayatına Commodore 64 ile başlayan biri olarak bunu dert etmezdim.

Bu klavyenin, daha büyük bir sorunu vardı.

(gerilim müziği arttır)

Kendisi bir F KLAVYEYDİ!!!

Evet gönül tostları, bu yazıyı size bir F klavyeden yazıyorum.

Ben bu yazıya başladığımda mevsimlerden bahar idi, şimdi kış oldu... Saçlarıma aklar düştü... Ben yaşlandım ama yazı bitmedi :(

Fakat 27 inch'in önünde nasıl görünüyor derseniz, yeni gelin gibi!!!


Sanırım önemli olan da bu???!!! ;)



Peace!



nora





NOT: Fotodaki Blogger broşu bir *noramore ürünüdür :) Reklamları izlediniz... ;)