Pages

Saturday, 23 August 2014

Bir Domates Macerası


Merhaba.
Ben Nora.
Bitki yetiştiremeyenlerdenim.

Maşallah dediğim bitki 3 gün yaşamıyor yani, o kadar.

Çok özeniyorum, hevesleniyorum, alıyorum ve sonra da çok üzülüyorum.

Bu döngüden çıkamıyorum.

Evdeki kuduruklar da sağolsunlar hiç yardımcı olmuyorlar :/ Totolarının sığacağı büyüklükte bir saksıda çiçek girdiği an eve, "yeni tuvalet gelmiş koşuuuunnn!" nidalarıyla parti başlıyor.

Genelde onları bahane ediyorum ama içten içe biliyorum ki, onlar olmasaydı da bir bitkinin benim elimdeki ömrü olması gerekenden oldukça kısa ve acıklı olurdu.

Bir kaç hafta önce yine bir "evdeki bir kaç ihtiyacımızı almaya gidip, ihtiyaçlarımız hariç her şeyi aldığımız" alışveriş gününde bu minnak domates saksısını gördüm. Annem aklıma geldi. Ordu'daki evimizin minicik balkonunu domates tarlasına çevirmişti bir ara. Minicik saksılarda başlayıp, boyum kadar domates saksılarıyla donatmıştı balkonumuzu.

Tabii ki aldım.

Ama bu kez bildiğiniz misyon edindim.

İnternetten onlarca şey okudum, videolar izledim vs.

Benim anladığım, evde domates yetiştirmek için bilmeniz gereken 2 kilit nokta var:

Bol su + Bol güneş.

"Ne kadar zor olabilir ki?!" dedim.

Saksıyı koydum balkona, nasılsa kediler de çıkmıyorlar, domateslerimi katledemezler... Bol güneş kısmı cepte, tamam.

Ama bol su derken?

Kime göre neye göre bol?

Tüm bu evhanımı forumlarına izninizle buradan seslenmek istiyorum; kek yaparken koyacağınız sütün ölçüsünü birebir yazıyorsunuz da, bitki yetiştirmek için neden "bol" gibi göreceli bir kavram kullanıyorsunuz?

Gerçi ben biraz düz bir kadınım. Yemek tariflerinde de "alabildiğince un" dedikleri an kitleniyorum. Tam olarak ne alabildiğince? Elimdeki kap bayağı bir un alır yani zorlasam? Yazsanıza kardeşim diğer malzemelere göre oranını?!



Neyse efendim, ben de kendime göre bir "bol" ölçüsü yarattım kafamda ve sabah akşam suyu emdiğinde toprağın üst kısmı da hafif ıslak kalacak kadar suladım domateslerimi. (bakın ben bu amatör halimle bile kullandığım ölçüyü bir şekilde tarif edebiliyorum)

Ama ne yalan söyleyeyim, satın aldığımda üzerinde olan 2 yeşil domatesin de yakında hakkın rahmetine kavuşacağını düşünüyordum.

Aradan tam olarak ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum ama, kısa bir süre sonra bu iki yeşil domatesin kızardığını farkettim! Yanlarında da bir sürü başka yeşil domatesler!

Mission complete!

Olmuş domatesleri kopardık, tatları muhteşem!!!

Allahım, gerçekten de ne kolaymış!!!

Bundan sonra kendi domatesimi kendim yetiştiririm arkadaş! Organikse organiğin kralını yeriz!

Hemen bir hayaller, fesleğen de alalım, biber de alalım, onu da kendimiz yetiştirelim, bunu da bahçeye ekeriz... Bir anda, 2 cherry domates yetiştirdim diye 40 yıllık çiftçi oldum kafamda!

Arkadaşlarla sohbette konu bir yerden domates yetiştirmeye gelse gerine gerine diyeceğim ki; "efenim... bol su, bol güneş!..."

Ben böyle bir havalarda gezerken, domatesler de bir bir kızarırken, farkettim ki bu domatesin yaprakları kuruyor...

O arada bir saksı da fesleğen almışım bile gaza gelip.

O ilk parti domatesleri yedikten sonra bizim domates ağacı sizlere ömür. :/

Fesleğen de domateslerin gidişine dayanamayıp peşinden cort.

Sanırım benim kafamda yarattığım "bol su" ölçüsü yalanmış.

Tıpkı kendimi atlarımla hayal ettiğim şehir dışındaki dev çiftliğim gibi. :(

Ya da "bol güneş"i alabildiğince kullanmak gerekiyormuş domates yetiştirirken.

Velhasıl, yetiştiricilik kariyerim başlamadan bitmiş oldu.

Elimde sadece milyonda bir ihtimalle herhangi bir sohbette konusu açılırsa domates hakkında söyleyeceğim 2 şey kaldı:

Bol su, bol güneş!



cheers


nora




Tuesday, 5 August 2014

Hastane Ko(r)kusu









Çocukluğum hastane kokuyor.

Burnunuzun direğini sızlatan ağır bir kokusu vardı o zamanlar hastanelerin.

Şimdilerde otelden hallice çoğu klinik.

Bu fotoğrafları çektiğimde aslında koku falan yoktu etrafta.

Yine de sızladı burnumun direği yok yere.

Elbette kimseye hoş duygular çağrıştırmaz hastaneler ama ben fena bıkmışım o amonyak kokusundan, buz gibi metal aletlerin insanı olduğundan daha da huzursuz eden dokunuşlarından; -aman aman acıdığından değil de rahatsızlık hissi verdiği için- nefret ettiğim kocaman iğnelerden.

Sanki mikroplar öyle kokuyormuş gibi.

Sanki sağlam gitsem hasta olacakmışım gibi.

Artık büyüdüm ya, hiç iyi bakmıyorum aslında kendime.
Kapısından bile geçmiyorum hastanelerin.
Bir dolgum var aylar önce düşen, onu bile yaptırmaya gitmiyorum, öyle bıkmışım hastanelerden. 

Yarın öbür gün çocuk yapacak olsam, evde doğurmak istiyorum.

O derece.


N.


Monday, 4 August 2014

Görüşmeyeli neler oldu?



Ardan kocaman oldu!


Resimde görülen tipsiz bizim eve yerleşip üstüne de 5 tane yavru doğurdu! (vay benim dertli başım!)


Ardan'a kardeş geldi!


Tunca Ailesi kocaman oldu!


Kızım büyüdü! 


Evi yine bir sürü pati işgal etti!


Çocuk dizisi Pırdino için rengarenk çekimler yapıldı!


Noramore cicilerine bir sürü yeni tasarım eklendi!


Bol bol kilo alındı, pantolonlara sığılmaz oldu! >.< 

Neyse ki rejime girildi!


Açtığımız arayı toparladık sanki?


Sizin hayatınızda neler oldu?



peace.



nora