Uzun bir aradan sonra bugün dişe dokunur bişiler yaptım ya, oh be.
Okul çıkışı, Su konferansı için İstanbul'a gelen konukları The Marmara ve Marmara Pera'dan toplayıp Esma Sultan Yalısı'ndaki davetlerine götürdüm... Altıma resmen bi otobüs çektiler.. Böyle sorumluluk falan... Birbirinden Fransız 40 yaş üstü insanlar çocuk gibi sürekli sorular sordular, ben de mükemmel (!) fransızcamla muhteşem artisliğimi harmanlayıp, sıkıştığımda ingilizce döktürerek ortaya karışık bir rehber oldum =) Sorunsuz ve beklediğimden çok kolay geçti.. Hatta nerdeyse eğlendim bile.. Bi de üstüne para alıcam oohh...
Ama bu gecenin highlight'ı kesinlikle, çocukluğumdan beri garip bir hayranlık beslediğim muavin koltuğuna oturma şerefine nail olmaktı... Şimdi bütün otobüs benden soruluyo ya, o koltuk bana taht gibi geldi, tam da beklediğim gibi... Zaten dev gibi camın hemen arkasındasın, manzara muazzam ... Bi ara gözüm muavin mikrofonuna da kaydı ama fransızcama güvenemedim şebeklik yapmak için :D Bi de konuklar öyle eğlenmeye gelmiş sıradan turistler olmadığından yemedi yani... Ama o koltuğa oturdum ya, bir sonraki hedefim mikrofon =) Otobüs içi karaoke parti gibi hain planlarım var...
Karaoke dedim de... bence bi gözatın ya inanılmaz zevkli
şu site... Bu haftasonu kocacımla baya eğlendik rezilcemesine şarkı söylerken =)

----------------------------------------------
Şimdi ben böyle blog blog gezmeyi artık kendime iş edindim... Düzenli olarak gezdiğim, sessizce takip ettiğim hayatlar var... Bir an geliyor yazdıkları bazı şeylere kayıtsız kalamayıp, yorum yazıyorum ve kendimi salak gibi ifşa etmiş oluyorum... Halbuki röntgencilik daha güzel...
Sonra aklıma geldi acaba benim blogu da röntgenleyen birileri var mıdır diye... Hafife alınmayacak dozdaki egomun gazıyla dedim tabi ki vardır, olma mı_?... Her ne kadar bu blogu açarken "aman da dünya alem beni okusun" dan çok, "yaw bi günlük tutim, böyle çevremdekiler zırt pırt aman beni niye aramıyosun, aradığımda niye açmıyosun, öldün mü, kaldın mı? gibi bıdı bıdı yapcaklarına okusunlar, öğrensinler" gibi bir amaçla yola çıkmıştım... Sonra tabi blog dünyasına daldım ettim... Baktım ya dantel, tığ, yemek tarifi blogcusu ya da entel, anlaşılmaz, kaotik zırvalamacısı olmak lazım... Şimdi bunların hiçbirini aşağılayamam, bir nebze bünyemde vardır hepsinden... ama illa ki okunmak için bunlar mı lazım ya? Bana kalsa, sırf tanımadığım birinin hayatını gözetlemek bile yeterli takip etmem için... Standartlarım çok mu düşük acaba?
Tabi şöyle de bir şey var; ben edebi metin yazıyor olsam(belki yazıyorum bilemezsin) neden bunu blogumda harcim? Madem bir kitleye ulaşması gerektiğine inandığım bir şeyler üretiyorum, bari kaymağını yiyeyim diyerek yayımcı falan ararım herhalde... Neyse, asıl konu bu değil...
Asıl konu; gerçekten pek/hiç bir şey anlatmayan bu blogu beni tanımayıp takip eden var mı? Varsa delikanlı gibi çıksın ortaya... Söz bi güzellik yapıcam, böyle jest falan... Valla lan.
Arkadaşlarıma Not: Olm bakın kimse çıkmazsa anonymous girin bişiler yazın, rezil etmeyin beni!
Off amma çenem düşmüş bugün..
Gittim ben.
peace.
nora.