Sunday 6 February 2011

This is Rakı talking.



Normalde herhangi bir gündemi, siyasi olsun olmasın herkesin konuştuğu/konuşmaya hak gördüğü konuyu buraya, bloguma pek yansıtan bir insan değilim.

Burası daha çok bana ait yaşanmışlıklar, hatta en çok da fotoğrafların yeri. "Blogumu takip eden insanların gözü gönlü açılsın" mekanı.

Ancak son bir kaç gündür susmayı becerdiğim Defne Joy Foster konusunda sanırım bu gece tükettiğim rakı miktarı nedeniyle daha fazla susamayacağım.

Yıllar yıllar önce, ben henüz her bir boka özenen bir çocuk iken, Çat kapı diye bir program vardı TV'de. Ünlülerin evlerine giden esmer güzeli bir hatun her yeri didik didik eder, enerjisiyle televizyona bağlardı beni ve hatta ailemi.

Bir süre sonra safi ünlü evi merakından öteye geçmişti bu program. O esmer kızı dört gözle bekler olmuştuk.

Ekrandan yüz milyon enerji partikülü saçılır, biz de çekirdek çitleyerek yutardık hepsini.

Benim DJF'a dair sevgim, böyle saf bir döneme denk geliyor.

Son zamanlarda yeniden popüler olmuş, hiç de haz etmediğim Acur Bey'in programında yeniden gündeme gelmiş, inanın haberim bile yoktu.

Ha bilsem, sırf Defne için izlerdim o programı, samimi söylüyorum.

Neyse, geçtiğimiz gün CNNTürk'ün "Defne Joy Foster Ölü Bulundu" twitiyle uyandım.

Seneler evvel bir kaç hafta önce görüştüğüm bir arkadaşımın şehit ilan edildiği günkü gibi gerçek üstü bir his kapladı.

Abartmıyorum.

Ölümün soğuk elleri nah çekiyordu suratıma.

Çünkü bu kadar "hayat dolu" bir şey bu kadar "yok" olamazdı.

İster inanın, ister inanmayın, çok ama çok etkilendim.

Pırt yapsam twitini atarım ama bu konuda tek bir söz söyleyemedim.

Çocukluğum, gençliğim, havalılığım, eğlencem ölmüş o gece.

Hem de 32 gibi komik bir yaşta.

Öylesine beklenmedik, öylesine karın boşluğuna bir yumruk.

Saatler geçmeden, hakkında yazılanlar... offf.... işte bunları hiç beklemiyordum asıl...

Başkasının evindeymiş, alkol almış... vs. vs. hepiniz benden çok görmüşsünüzdür yazılanları... İşi laikliğe bağlayanlar, ahlak polisliği yapanlar, komedi üstüne komedi...

Ama bu olay hiç komik değil ki??? Bir dakika... bir durun yahu... Gencecik kadın, gencecik bir anne, gitti. Bitti. Yok artık.

Bu kadının özel hayatını da yıllardır izlemiyoruz saniyesi saniyesine... Hani bizden borç istedi de cebimizden mi verdik? Akşam geldi de bir çay mı koyduk? Yooo... Sadece eğlendirdi bizi. Hakkında doğru dürüst bir bilgiye de sahip değiliz açıkçası... Eeee??? Gidişinin ardından taziye iletmek dışında ne kalıyor bize? Ben söyleyeyim; bok yemek... Ne fazlası, ne de azı...

Rica edicem, bir sabah açın ve Müge Anlı'nın programını izleyin... "Sıradan" insanların, ailelerin nasıl "tren yaptığını" ne komplolarla kanından canından insanları katlettiğine şahitlik edin. Yurdumun en ücra köşesinde nasıl sapkınlıklar dönüyor bir görün.

Henüz yıl geçmedi, Siirt'te iki küçük kızkardeşin 2 sene boyunca düzenli olarak tecavüze uğraması ve "biz içimizde hallederiz bu meseleyi" açıklamalarının üstünden.

Her gün hayvanlara tecavüz ediliyor. Her gün. Bahsi bile geçmiyor gündemde.

DJF kocasını aldatmışmış.... Vay be ?!!! Ne mühim olay... Kadının kocası gocunmuyor, acısını yaşıyor, tüm sevenleri bir gidenin ardından saygısızlık etmemek uğruna yorum dahi yapmıyor... Ancak prim budalası bir kaç şerefsiz akbaba gibi atlıyor...

İnanın ben utanıyorum bu şerefsizler konuştukça.

Hele bir de Bay Çükükalkmaz bir yazı yazıyor ki, su testisi, su yolu bağlantılı. Oyyyy. Uzun zamandır beklediği, tüm tepkileri çekebileceği, adından konuşturabileceği fırsat geçiyor eline.

Pislik.

Bir de "kerata" diyor ya en çok o koydu bana... Erkeğin elinin kiri nasılsa...

Hatırlıyorum da, "yavşak" kelimesini ilk o adam için duymuştum hayatımda... Babam derdi; "pişmiş kelle gibi sırıtıyor, yavşak"... Gerçekten literatüre geçmeli, bu adam bu sözün karşılığı olarak.

Nokta.

Çok uzattım farkındayım. Çoğunuz buraya kadar okumadınız bile. Kalanınız da "ulan memleket meselesi için bu kadar yazmaz?!" diyorsunuzdur.

Dedim ya, bu blog daha çok pozitif enerji yüklemek için. Her yerde duyduğunuz, gördüğünüz şeyleri tekrarlamak için değil aslında. Ancak bu olay bildiğin kanıma dokundu, arkadaş. Kadınlığıma dokundu. Acıttı canımı.

Yine de susardım ya, rakı affetmedi.

Bu arada rica edicem, eğer fenalaşırsam, lütfen adam gibi 112'yi arayın ya da en kötü bi taksiye atıp en yakın hastaneye götürün beni. Tavuk gibi etrafta klinik falan aramayın... Çok saçma çünkü...

peace.

nora

12 yorum:

ferulago said...

Tamamen katılıyorum sana noracığım, ellerine sağlık, çok güzel yazmışsın. Rakıya da sevgilerimi ilet :)

Unknown said...

İnsanin susamayacagi kadar igrenc duyduklarimiz. Cok konustum demissin ya, az bile soylemissin!

Babanin lafini da cok sevdim! :D

Ayşegül said...

Rakı iyidir, candır. Arada böyle içindekileri döktürmesi gerekir. Yoksa biriktirir şişer şişer patlarız...
Çok üzücü. Keşke bunların hiçbiri yaşanmasaydı. Elin yavşağına bunları yazdıran paranın gözü kör olsun. Vicdan denilen şey neresinde? pardon nerde?...
Benim de çocukluk tv programlarından biriydi Çat Kapı. Haberi aldığımda, kıkırdaya kıkırdaya milletin dolabını çekmecesini karıştıran, evini gezen kara bi kız geldi gözümün önüne. Allah rahmet eylesin.

sophie'nin dünyası said...

çok güzel yazmışsın nora,ne eksik,ne fazla,ellerine sağlık.

ben,eşine inanılmaz bir saygı duydum açıkçası.gelin eğri oturup doğru konuşalım,kaçımız yapabilirdik onun yaptığını? beni aldattı mı aldatmadı mı,aldatacak mıydı,o gece ne oldu...bunların hiçbirine takılmadan sadece sevdiği kadının gidişine üzülen,sadece sevdiği kadın için ağlayan bir adam.
ben yapamazdım...
önce öfkemi yener,ondan sonra yasımı tutardım eşi olarak.
ama o adam ağladı,elleriyle defnetti karısını.
e daha ne o zaman.ne oluyor insanlara...

eLmyra said...

çok güzel yazmışsın, tüm düşüncelerime hislerime tercüman olmuş yazın. günlerdir her yerde bunun tartışması dönüyo ve ben de zor tutuyorum kendimi. hani ölünün ardından konuşulmazdı? toplumu yozlaşmakla suçlayanlar dedikodu yaparak, bilip bilmeden konuşarak aynı şeyi yapmış olmuyo mu sanki? uzatmayayım ben de.. ellerine sağlık, çok doğru bi yazı olmuş ;)

Çavlan said...

çok çok güzel bir yazı olmuş.

mercan said...

aynen öyle bize ne!

Hesionka said...

Ben de feci etkilendim Defne'nin ölümünden.
Daha kendime gelemezken, haddini bilmez, beyin ölümünün gerçekleşmiş olduğundan artık emin olduğum o insan müsveddesinin yazdıkları ile kan iyice beynime çıktı...

Ölmüş bir insanın arkasından namus bekçiliği yapmaya kalkarken, piyasaya her yeni düşen çıtırın peşinden salyalarını akıta akıta koştuğunu unuttu mu acaba?

Gıdısını saklamak için taktığı o fuları fazla sıkmaktan beynine oksijen gitmiyor diyeceğim ama dediğim gibi beyin ölümü gerçekleşmiş onun...

Dün buzdolabındaki yarım şişe rakıyı görünce "içelim" dedim Lore'e, ama move'a dalıp unuttuk... sen bizim yerimize de içmişsin arkadaşım, afiyet şeker olsun.

Faşizan totaliter rejime 4 nala koştuğumuz bu günlerde ne kadar içsek kardır...

Splendor said...

her kelimesine katılıyorum. ağzına sağlık.
görkem

Leah said...

Ben en çok o deli danalar gibi oradan oraya klinik aranmasına ifrit oldum. 112 var hani aranıyor, adamlar geliyorlar, alıyorlar hastaneye taşıyorlar falan.

Gencecik bi kızcağız öldü ama arkasından söylenenler durmadı, dinmedi, ölüsünü bile sakız ettiler ana haberlere. Yok Azra Akın'ın göz yaşlarıymış, yok kanında o mu varmış, ordan o mu çıkmış, bu mu pişirmiş şu mu yemiş. Yazık lan. Vallahi yazık.

aystyle said...

ağzına sağlık..
az bile demişsin kendini adam sanıp konuşana.. Önce kendisine dönüp baksın! Kendileri çok mu ahlaklı acaba!
Aslına bakarsan amaçta belli adinin.. Onda o g.t yok zaten yiğeniymiş o tavuk.. Etrafa bok atması ondandır.. Pislik!

handeguler said...

Ağzına sağlık okadar hislerime tercüman olmuşsun ki nokta diyorum